Türkçemize Dikkat Edelim..

Epey zamandır, neredeyse bir yıl olmuştur bir Türk vatandaşı olarak kırsalından kentine, varoş mahallelerinden elit kesimlerine kadar Türkiye'de doğmuş orta yaş, genç, yaşlı kitle çok fark gözetmeksizin Türkçenin çeşitli açılardan kullanış şekillerine dikkat kesildim, odağımı çevirdim. Kendimi yoğunlaştırdığım nokta kullandığımız kelimelerin, deyimlerin, atasözlerin gerçekten anlatmaya çalıştığımız şeyin anlamını karşılayıp karşılamamasıydı yani kelimelerin doğru kullanılmasıydı. Dilin diğer konu başlıkları olan aksan, diyalekt, sosyolekt, şive, ağız konu bunlar değil. Bu gözlem sürecine ilk dahil olduğum günlerden itibaren değil daha giriş aşamasında büyük şaşkınlık yaşadım. Aslında işin aslı şöyle; içinde bulunduğum zaman, geçirdiğim eğitim düzeyi karma olan arkadaş ortamımda bir akşam 3-4 defa ''Serkeş'' kelimesinin zikredilişi ve bir anda sözlükte bu kelimenin karşılığına bakmam ile bu süreç başlamış oldu. TDK'nın sözlüğünde ''Serkeş'' kelimesinin anlamına baktığımda: ''Kafa tutan, başkaldıran "Ün salmış nice serkeş efeleri kendime bent etmiş, nice açları doyurmuş, nice çıplakları giydirmiş.'' şeklinde bir açıklama vardı ancak ortamda bu ifadenin referans edildiği kişi ise, sürekli alkol kullanan, alkol bağımlısı biriydi. Yahu o adam Serkeş falan değil o adam ''Sarhoş,Ayyaş, Esrik, Mest, sermest, Bekri.'' Hicvedeyim derken belki o insanı yücelttik ya da konseptten apayrı bir anlam atfettik.  Bu sürecin kapısını açan ''Serkeş'' kelimesi oldu. Neredeyse bir yıl bu takibi sürdürdüm, ajan gibi her konuşana, her konuşulana dikkat kesiliyor hatta çevremde bağım olmayan insanların dahi konuşmalarına kulak kabartıyordum. ''Acaba bir pot daha yakalar mıyım, bir vukaat daha görür müyüm?''. Ne görmesi?? Toplumun bir parçası olarak bu yoldan sapmışlığın en önde gelenlerinden de biri benmişim. Kendimi suçlu bulmuyorum ''Simsar'' kelimesini küçükken annem: ''iştahla yemek yemeyen, miskin, nanemolla'' insanlar için kullanırdı benim de aklıma öyle kazınmış! Bir defasında önündeki iki küçük lokmayı bile tüketemeyen birine ''Allah'ın Simsarı'' demiştim. Tüm simsarlardan da bir af dilemeliyim bu vesileyle. Günlük yaşantımda çevremde yaptığım gözlemlerde; ''Zirzop, Bodoslamak, Tımar etmek,Yavşak,Yobaz,Teessüf Etmek, Bağnaz, Kopil,Gavat'' ve buraya yazmadığım yüzlercesi hepsinin anlamı dışında kullanıldığını fark ettim. Bunların en bilindiklerinden biri ''Gavat'' kelimesi. Sözlüklerde küçük bir tur attığımızda kelimenin ne kadar iğrenç anlamları olduğunu herkes görebilir. Yok efendim, P**evenk mi dersiniz, Karısını pazarlayan erkek mi dersiniz çirkin, pespaye anlamları bulunmaktadır. Kırılmaca, gücenmece yok toplum olarak küfürü, hakareti yaşam tarzı haline getirmiş ve bunları araç olarak kullanıp filmlerimizde, espirilerimizde mizah ürünleri olarak kullanmışız. Öyle ya futbol izlerken dahi şık çalımlarla üç-dört kişiyi geçip jenerik gol atan bir forvet oyuncusu için bile: ''Vay şerefsiz ne gol attı be'' diye nara atıyoruz. Hal böyle olunca, argo ağzımıza sakız olmuşken en sıradan anlarda, iletişimin en doğal işlediği durumlarda dahi bir ortamda, bir ortamdaşın diğer ortamdaşa pekala ''gavat'' diye hitap ettiğine ben şahit oldum şahit olmayanda yoktur. Dilin, bireylerin birbirilerine mesaj vermek için, bir şey yaptırmak, etkilemek için kullanılan bir araç olduğunu düşündüğümüzde ''gavat'' tabiri bir insana sarfedilicek söz müdür? Bu tip anlamlara geldiğinden haberdar olunsa, şüphesiz birçok kişi gündelik lügatından bu kelimeyi kapı dışı ederdi herhalde. Evet biz meseleyi ahlaki açıdan, toplum değerleri ölçüsünde eleştirmiyoruz üzerinde durduğumuz nokta dilin anlamsal perspektifte kullanılışı. Kimi küfürbazdır, kimi boşboğazdır, kiminin ağzından bal damlıyordur o başka bir araştırma konusu. İşin birde trajikomik yanı, örnek olarak servis ettiğim kelimeler de genel manada hakaret, aşağılama, küçük düşürücü kelimeler. E öyle ya kim kime güzel sözler söyleyecek. Kahve ortamında falanca dayı falanca dayımın sahip olduğu kişilik özellikleri üzerine methiyeler dizip, kendisini taltif edecek, kalkıp alnından öpecek hali yok. Dilimiz içindeki güzel kelimelerin yanlış kullanılması açısından pek başarısızlıkla karşılaşmadım onun da sebebi her hoş olan şeye sadece''güzel'' deyip bu şekilde, bu kelimenin kudretiyle meseleyi hallediyoruz. Yağmur da güzel yağıyor, kadın da güzel, araba da güzel, falanca insan da güzel, evim de güzel, hava da güzel.. Ne kelime be çok amaçlı.. amma velakin iş yermeye, gömmeye geldi mi kelime haznemiz de yok yok her türlü detay için hakaret içeren bir silahımız var envanterimizde onunda bir kısmı yanlış. Nihai olarak insan olarak ne konuştuğumuzu, söylediklerimizin ne anlama geldiğini, bilmekle mükellefiz. Bu bizim dilimiz, varlığımız, kimliğimiz bizi biz yapan unsurların en önemlilerinden. Nasıl çorbayı çatalla içmiyorsak, çatalın kullanılma amacı belliyse, Nasıl Mehmet'e Kemal, teyzemize anne demiyorsak, nasıl sobayı ısınmak için yaktığımızı biliyorsak dilimizi de kullanırken hakettiği şekilde, kuralına kaidesine yakışır şekilde kullanmalıyız. Ya boş ver  arkadaşım öyle ya da böyle işimizi görüyoruz ömür kısa, sabahı akşamı yapıyoruz tepkisini vermek de var. Amenna.. Bu yurdun bu kültürün paydaşı olarak temennim, en azından bir ucundan tutmak, ya da bir yerden başlamak lazım. O zaman daha sıkı sıkı Biz oluruz. Dilimiz, kültürümüz, değerlerimiz,nesillerimiz hep beraber dolu dolu, layıkıyla yaşarız. Bir gün deneyin, Günaydın, İyi Akşamlar gibi refleks olmuş ifadeler dışında sarf ettiğiniz ya da duyduğunuz kelimelerin, deyimlerin dikkatinize takılanlarını, ''Gerçekten bu, bu mu demek acaba?'' dediklerinizi araştırın soruşturun bakalım neler ile karşılaşacaksınız? Hatta gelin bizimle de paylaşın biz de bilgilenelim varsa yanlışımız onaralım.. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder